Toplam 20 kadın, 25 Eylül-2 Ekim tarihlerinde Çanakkale Troya Kültür Rotası’nı yürüdü. Tanrıça Athena’dan ilham alarak, kadını yeniden gücüyle bağlantıya geçirecek olan doğada olma ihtiyacına dair farkındalığı arttırmayı hedefleyen ve aksiyona geçmeye davet eden bu yürüyüş hakkında; yolculuğun ilham kaynağı olan yoga ve farkındalık eğitmeni Şaylan Yılmaz ile özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar…
-Öncelikle bize kendinizden biraz bahsedebilir misiniz? Şaylan Yılmaz kimdir?
Şaylan Yılmaz dört duvar arasında zor oturan biridir 🙂 Başının üzerinde gökyüzü, yüzünde rüzgar, burnunda deniz ya da orman kokusu olmadı mı buralara varmak için elinden geleni yapan biridir. Çünkü çocukluğum adımımı attım mı doğayla kucaklaştığım köyde geçti. Ailem çiftçi. Ağaç tepelerinde uyuyarak, komşunun kuzularını biberonla besleyerek büyüdüm.
Mizaç herhâlde biraz da… Hareketli bir çocuğum diye ailem biraz büyüyünce jimnastik sporuna başlattı. Sonrasında hayattaki seçimlerim hep doğa ve bedensel hareketin bir arada olduğu, iç gözleme dayalı keyifli bir açık hava yolculuğuna dönüştü. Üniversite dönemimde dalış, dağcılık, paraşüt ve planör girdi hayatıma. Sonrasında yoga ve farkındalık hem hayatım hem mesleğim oldu. Yaşım ilerledikçe ekstrem sporlar yerine doğayı daha dingin bir biçimde dinleyebildiğim doğa yürüyüşlerine yöneldim. Truva’dan Assos’a 120km. yürüyecek kadar az extrem bir hale gelmişim 40 senede anca 🙂 Dedim ya biraz da mizaç sanırım.
-‘Athenalar Yürüyor’ projesi kafanızda nasıl canlandı? Ve neden Tanrıça Athena’dan ilham aldınız?
Pandemi döneminde evde durmak yerine arabamla ve çadırımla kuzey Ege’den başlayarak Türkiye sahillerini dolaşmaya niyet ederek yola çıktım hikayenin en başında. Yolculuğunun birinci haftasında Çanakkale’ye vardığımda Troya Müzesi’ni gezerken Troya Kültür Rotası’nın broşürü geçti elime. Hani filmlerde olur ya, birinin başına “rastlantısal” bir iş gelir ve tüm hayat akışı değişir. O an farkında olmasam da işte bana da öyle oldu. Broşürü okuduğunun hemen ertesi günü bir arkadaşımla birlikte rotayı yürümeye başladık. Muhteşem bir yolculuktu gerçekten. Gece çadırda konaklayıp gündüz antik şehirlerin içinden yürüyerek yol aldığımız muazzam keyifli bir kaç gün geçirdik. Rotayı henüz tamamlamamıştık ki arkadaşımın gitmesi gerekti. Ben de tek başıma yürümeye devam ettim. Ancak köylerden birinde sözlü tacize uğradım. Korktum. Güvenliğimden endişe ettim. Ve yürüyüşü durdurma kararı aldım. O güne kadar tüm yolculuğumu paylaştığım gibi bu başına geleni de sosyal medyadan anlattım. İki gün gözyaşları ve öfke içinde oturdum kaldım. Neden ben sadece kadın olduğum için doğada özgürce yaşayamıyorum? Bu soru beni doğaya olan ihtiyacıma uyandırdı. Akabinde bir yazı yayınladım yine sosyal medyada kadınlara hitaben. “Ben tek başıma yürüyemiyorum. Sizden gelen mesajlarda görüyorum ki, istemenize rağmen siz de yürüyemiyorsunuz. Haydi gelin hep birlikte yürüyelim” dedim. Türkiye’nin her yanından mesajlar yağdı bu mesajın üzerine. Doğa ve kampçılık deneyimi olanları telefonda ön görüşmelerle seçip grubumuzu oluştursun. Athenalar Yürüyor bu şekilde doğdu.
Bilgelik ve savaş tanrıçası Athena’nın adını aldık çünkü; kim olduğumuzun, iç huzurlu bir hayat sürebilmek adına “gerçekten” özümüzün neye ihtiyaç duyduğunu fark edebilme ilhamını Athena’nın bilgeliğinden alıyoruz. Bizim öz varlığımıza artık hizmet etmeyen, gelişimimizi desteklemeyen, yaşam enerjimizi soğuran bağları “Artık yeter” diyerek kesebilmemize yardım eden aksiyon alma gücü de Athena’nın bir başka ilhamı.
– Yürüyüş rotası için Çanakkale Troya Kültür Rotası’nı tercih ettiniz? Bu tercihte sizi etkileyen nedenler neler oldu?
“Rastantısal” olarak yolu yürümeye başladığımdan bahsetmiştim. Hayat dediğimiz şey yolumuzu çizen rastlantılardan gayri bir seymişçesine sanki 🙂 Dediğim gibi asıl niyetim Türkiye kıyılarını gezmekti. Sonra Troya Kültür Rotası’nı keşfettim. Ardından Athenalar Yürüyor doğdu. 20 kadınla yürüyene kadar iki ay boyunca Truva’dan Assos’a, Assos’tan Truva’ya bu yolu kaç kere yürüdüm bilmiyorum. Yol üstündeki tüm köy kahvelerinde artık beni tanıyorlar öyle diyeyim 🙂 İki ay boyunca gittiğim her köyde, karşılaştığım herkese 20 kadının Eylül sonunda buradan geçeceğini anlattım. En sonunda bizi bir arada gördüklerinde hiç kimse yabancılamadı ve her şekilde desteklenerek bir haftalık yürüyüşümüz tamamladık ekip olarak. Bunca ay Çanakkale’de geçirdikten sonra dedim ki “Atam haklıymış, Çanakkale geçilmez” İstanbul’a dönme vakti geldiğinde içime dönüp baktım ve gördüm ki ben Çanakkaleli olmuşum beya 🙂 Kapattım İstanbul defterini. Ekim itibari ile Çanakkale’ye taşındım. Hayat yolculuğumun yeni bir sayfası daha açılıyor. Oldukça heyecanlı ve meraklıydım. Hayırlara vesile olsun inşallah.
-Bir röportajınızda geçtiğimiz aylarda yaşanan Pınar Gültekin’in vahşi cinayeti sonrasında çok etkilendiğinizi dile getirmişiniz, sizce bu yürüyüş kadınlara ne kattı? Yürüyüş sırasında kadınların arasında kurduğu bağ nasıldı?
Arkadaşım dönüp de tek başıma yürümeye devam ettiğim günlerde sosyal medya yayınlarıma hep ikazlar geliyordu dostlarımdan, ailemden, öğrencilerimden. “Dikkat et” “Yalnız yürüme” “Başına bela alma” gibi.. Tam da o günlerde Türkiye, cinayetin haberiyle çalkalanmaya başladı. Başıma gelen bu sözlü taciz ile birleşince korkumdan yürüyüşü durdurdum. Ülkemdeki kadınların kalbine salınan bu korkunun, güvenlik adına hepimizi nasıl evlere kapadığını, doğadan kopuk yaşamanın bizi nasıl eksik bıraktığını farkettim sinirden ağlayarak geçirdiğim o iki gün. En sonunda bunu yapıcı bir şekle çevirip çağrıyı yaptım. İyi ki de yapmışım. Meğer ne çok kadın dostumuz varmış doğaya hasret. Hasret olduğunu farketmeyecek kadar unutup uzaklaşmış. Yürüdükçe, doğada nefeslendikçe hatırladık doğanın parçası olduğumuzu ve kaynaktan ayrı düştüğümüzü. Farkettikçe besledik ve bilinçlendik. Doğada özgür kadın iç güdüleriyle, kendisiyle bağı güçlenen kadın demek. Athena gücü uyandıkça günlük hayatlarımızda gerçeği ayırt edebilme ve aksiyon alma melekesi gün be gün gelişiyor, kadın “Artık yeter” diyerek kendi sınırlarını koyabilir, koruyabilir hale geliyor.
-Tanrıça Athena’dan ilham alan bu yürüyüşü ilkbahar ve sonbahar aylarında devam ettirmek istediğinizi söylemişiniz. Bu tür etkinlikleri gerçekten sürdürmeyi hedefliyor musunuz? Devamı gelecek mi?
Niyetim bu yönde. Artık Çanakkale’li de oldum 🙂 Spontane başlayan bu yürüyüşü ÇATKAV, Çanakkale Belediyesi ve Çanakkale Valiliği’nin desteği ile projelendirip bölgenin tanıtımına, yerel halkın kalkınmasına yardımcı olacak şekilde devam ettirebilmek çok istiyorum. Ve tabiki doğada kadınlarla birlikte özgür olabilmeyi yeniden..
– 26 Eylül’de Troya Müzesi’ni gezdikten sonra, Assos’taki Athena Tapınağı’nda yolculuğunuzu tamamladınız? Troya Müzesi ve Athena Tapınağı’nı bir kadın gözüyle incelediğinizde nasıl buldunuz, değerlendirmeleriniz nelerdir?
Troya Müzesi muazzam bir yer. Bir kere mimari anlamda güzel. Zaten birçok ödül alıyor yurt içi ve yurt dışında. Bu binanın içinde olmak bile bir keyif. Bunun yanında eserlerin sergilenme biçimleri, dijital video kurguları antik ile moderni bir araya getirişi çok etkileyici. En üst kattaki yurt dışından geri gelmesi beklenen eserler için ayrılmış bölüm beni çok etkiliyor. Uzun bir yolculuktan sonra yuvaya dönüşlerine şahit olmak kısmet olur inşallah.
Assos’taki Athena Tapınağı ise çocukluğumdan beri gitmekten keyif aldığım bir yer. Ben Bandırmalıyım, zaten buraların kızıyım. Tapınak evimde gibi rahat ve huzurlu hissettiğim alanlardan biri. Dört duvarı da yok 🙂 Daha ne olsun. Eskiden yasak olmadığı zamanlarda o sütunlara merdivenlerle tırmanıp tepelerinde fotoğraf çektirirdik. Yaş 5-15-25 diye boy boy fotoğraflar mevcut 🙂 Varsa eğer reenkarnasyon belki de burada daha önce varoluşumdur kim bilir..
– Ayrıca, Çanakkale Troya Kültür Rotası’nda yaklaşık 120 kilometrelik bir yol yürüdünüz? Burayı bir kadın gözüyle incelediğinizde de değerlendirmeleriniz neler oldu? Bu yolculuk süresince yaşadığınız ilginç anlar oldu mu? Rota hakkındaki eleştiriler ve yapılması gerekenler hakkında önerileriniz varsa paylaşır mısınız?
Çanakkale’nin doğası, tarihi, insanı muhteşem. Tarlalardan yediğim domateslerle günlerim geçti. Gündüz kopardığım patlıcanları közledim akşam kamp ateşinde. Yorulduğumda çiftçiler römorklarıyla taşıdılar beni. Suyum bittiğinde her ev kapısını açtı. Dağ başında kumanya bittiğinde çobanlar heybelerinden azıklarını çıkarıp paylaştı. Bunların üzerine “Şükürden başka söyleyecek söz yok.
Rotanın gelişimi adına özellikle dağ köylerini işaretler konusunda biraz daha bilgilendirmek iyi olabilir. Kırmızı beyaz yönlendirme çizgilerinin olduğunu bile bilmeyen, bilse de neye yaradığından habersiz olan köylülerimiz de vardı. Bazı yolları greyderle genişletme çalışması yaparken işaretlerin olduğu kayaları atmışlar ve işaretler kaybolmuştu. Bir de işaret direkleri 2-3 yerde kırılmıştı. Bunları rotayı açan rehberimiz İlhan Varlık ve Egemen Çakır ile de paylaştığımda, bu seneki yenileme çalışmaları için beni de davet ettiler. Silinen işaretleri boyamak ve rotayı yeniden düzenlemek üzere ben de onlarla birlikte yeniden yürüyor olacağım bu 120 km’yi.
– Çanakkale’ye taşındığınızı söylediniz, öncelikle hoş geldiniz ve umarız daha birçok projede sizleri burada görebiliriz. Son olarak Çanakkale’ye neden taşınmak istediniz, bizlere yine son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?
Ben yürüdükçe herkes soruyor “Yorulmadın mı?” Hareket ettikçe, güneş üzerime parladıkça, doğada nefes aldıkça şarj oluyorum diyorum. Bu özgür ruhun Çanakkale’nin yeşilinde, mavisinde, gün batımının kırmızında beslenip mutlu olacağını hissediyorum. Çanakkale’yi hoş buldum diyorum 🙂